Luc Ferry ve Alain Renaut, 1980’li yıllarda insan haklarının yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda politik düzlemde de temellendirilmesi gerektiğini savunmuş ve bu doğrultuda düşüncelerini hukuki hümanizm anlayışı çerçevesinde yapılandırmışlardır. Polonya’daki Dayanışma Hareketi gibi totaliter rejimlere karşı gelişen politik direnişlerden ilham alan bu yaklaşım, uzun bir süre felsefi soruşturmaya tabi tutulmamış olan insan hakları düşüncesine yönelik çift yönlü bir dönüşün gerçekleştiğini ileri sürer. Ferry ve Renaut, insan haklarının yeniden canlanmasını iki ayrı safha çerçevesinde değerlendirirler. İlk safha, insan haklarının demokratik bir politik düzenin kurucu ilkeleri haline gelebileceğine dair duyulan iyimser beklentilerle karakterize edilir. İkinci safha ise bu beklentilerin karşılanamaması sonucunda ortaya çıkan politik hayalkırıklığına ve insan haklarının teorik temellerine yönelik yeniden sorgulamalara dayanmaktadır. Bu bağlamda Claude Lefort’un totalitarizm eleştirileri ve insan haklarının sembolik boyutuna dair analizleri, Ferry ve Renaut’nun kuramsal pozisyonlarına önemli bir dayanak sunar. Öte yandan Marcel Gauchet, bireysel hakları toplumsal bağlamından kopuk bir şekilde ele alan liberal geleneği eleştirerek, insan haklarının toplumsal ve politik dönüşüm süreçleriyle ilişkili olarak yeniden düşünülmesi gerektiğini öne sürer. Bu eleştiriler, insan haklarının yalnızca bireysel taleplere indirgenemeyeceğini, toplumsal örgütlenme ve kolektif özerklikle birlikte ele alınması gerektiğini gösterir. Ferry ve Renaut açısından insan haklarının yeniden düşünülmesi salt teorik bir refleksiyon değil, aynı zamanda günümüz demokrasilerinin meşruiyetini yeniden inşa etmek bakımından politik bir zorunluluktur. Bu yeniden inşa süreci, ancak hukuku aşkın bir değer alanı olarak konumlandıran bir hukuk felsefesi — yani hukuki hümanizm — aracılığıyla mümkün hale gelebilir.
-
-
-
-
In the 1980s, Luc Ferry and Alain Renaut argued that human rights should be grounded not only in moral principles but also within a political framework. They developed their perspective within the context of juridical humanism. Inspired by political resistance movements against totalitarian regimes, such as the Solidarity Movement in Poland, this approach posits that a dual return to the idea of human rights—long neglected by philosophical inquiry—has taken place. Ferry and Renaut conceptualize the revival of human rights in two distinct phases. The first phase is marked by an optimistic belief that human rights could serve as the foundational principles of a democratic political order. The second phase reflects a sense of political disappointment and involves a renewed interrogation of the theoretical foundations of human rights. Within this framework, Claude Lefort’s critique of totalitarianism and his analysis of the symbolic dimension of rights provide a crucial theoretical anchor for Ferry and Renaut. Meanwhile, Marcel Gauchet offers a critique of the liberal tradition, which treats individual rights as detached from their social context. He argues that human rights must be reconsidered in relation to processes of social and political transformation. Such critiques underscore that human rights cannot be reduced solely to individual claims but must be understood in conjunction with social organization and collective autonomy. For Ferry and Renaut, the task of rethinking human rights is not merely a theoretical reflection but also a political necessity for reconstructing the legitimacy of contemporary democracies. This process of reconstruction, they argue, can only be realized through a philosophy of law that conceives of law as a transcendent domain of value—namely, through the framework of juridical humanism.
-
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | History of Philosophy (Other) |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Project Number | - |
Publication Date | July 17, 2025 |
Submission Date | June 7, 2025 |
Acceptance Date | July 17, 2025 |
Published in Issue | Year 2025Volume: 49 Issue: 2 |
.